yoktunuz hiçbiriniz!

Ben kendime ağırım…
Ağırım sözle yazının birbirine karıştığı saatlere…
Varlığım bir yer tutmuyor ki sizde yokluğum canınızı acıtsın!
Bu saatten sonra varlığımı Türk varlığına da armağan edecek değilim!
Bundan bir bok olmaz! diye etiketlediklerinizdenim…
Etiketleyip etiketleyip tükettiklerinizden!
Başka var oluşlar lazım belli ki size...
İçime işlerken incelikli bir ezgi hüznüm zayıflıktı size göre…
Şarkılarda ararken kendimi, siz yalan dünyanızı koydunuz önüme, kendini burada ara diye!
Oysa anlatacağım o kadar çok şey vardı ki…
Kaç kere sordum kendime ve size, “Ömrüm yeter mi anlatmaya! “
Ben ne kadar özenli olsam da sözcüklerimi seçerken siz hep acımasızdınız!
Hep kendimden verdim ve yine verebilirim…
İhtiyacımdan fazlasını hırsızlık olarak gördüğüm hayatımda kendimi bildiklerimle var ettim…
Sığınacak bir saçak altından bile yoksunum şu koca dünya da…
Islak geçecek ömrüm…
Bir ömür yıkanmasam da tertemiz ölebilirim…
Siz tarif edin kendinizi makro sözcüklerinizle, sözcükleriniz ağır da gelse ayakta durabilirim!
Biliyorum! Eşyanın dünyasında hacmimden fazla yer kaplıyorum!
Kanımın aktığı saatlerde yoktunuz hiçbiriniz…
Öldürürken ne kadar acımasız olduğunuzu anlatıp, ne kadar güzel ölebileceğinizi söylediniz!
Ölüp ölüp diriliyordum ben…
ve ben yavaş yavaş ölürken yoktunuz hiçbiriniz!

0 yorum: