bir istanbul vapurunda demli bir çay ve acı tütün kıvamında sözcüklerin...
sözcüklerin varlığımı şart koşuyor zamana...
islamın 5 şartına denk düşmesede sözcüklerin, kutsiyeti bende saklı...
ne kadar uzun zaman oldu değil mi sana sevgilim diye seslenmeyeli...
unutulmuş ve mektupları cevapsız kalmış o mahpus çocuktan geriye, sadece özlemin kıyılarında vurduğumuz volta kaldı...
duvarın bittiği yerdeyiz oysa, bir adım ötesi sevi...
kustukça ayılırmış bütün sarhoşlar...
kustukça başımı döndürüyorsun... kustukça içime doluyorsun...
yenildikçe daha derinden bağlandığım beşiktaş gibi, canımı acıttıkça daha bir bağlanıyorum sana...
oysa unutup o ilk dokunuşu, o ilk öpüşleri unutup...
kendimle kalsam şuracıkta...
başa sarsak bu filmi acaba bu sefer başrölü bana mı verirdi yaratıcı?
yoksa kendi ömrümde bir figüran mı olurdum yine?
ömrümün başrolünü sana vermiştim ve az izlenen bu filmin sorumluluğunu senin kötü oyunculuğuna değil senaryonun ve benim kötü figüranlığıma bağlamıştım..
büyük alışveriş merkezlerinin, bilindik kent binalarının ve anıtların önünde elinde çiçeklerle bekliyor insancıklar...
ellerimle yakalarından tutup sarsmak ve ömrümün en büyük hırsı ile sormak istiyorum çiçekler aşkın pezevengi mi ulan!
ne kadar uzun zaman oldu sana bir demet nergis vermeyeli!
klişe şair ağzıyla özetlersek durumu gittin
kendim olmaktan vazgeçmediğim şu ömrümde kendim olduğum için cezalandırdın beni...
şimdi bu filmi başa alsak...
şimdi herşeye yeniden başlasak...
kendim olmaktan vazgeçermiydim ?
çiçekler aşkın pezevengi mi
Gönderen uyumayan zaman: 14:55
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder