Kadın aşksız sevişelim dedi...
durdu adam, nutku tutuldu...
bildiği bütün kelimeler, olgunluğunun ve yaşadıklarının karşısında ricata çekildi..
incinen yerlerine baktı...
düşlediği belki de bir ömür arzulayacağı ve isteyeceği kadın vardı karşısında...
diğer tarafta o kadına bugüne kadar yüklediği anlamlar...
acıyla çevirdi kafasını pencereye baktı,usulca doğruldu oturduğu yerden ve kadının bakışları arasında tülü aralıyıp dışarıyı seyre daldı...
çocuklar soğuk havaya aldırmadan parka doluşmuşlardı...
Soğuktu
ve adam parkta oynayan çocukların üşümüş burunlarının kırmızı uçlarını görmek için benzersiz bir gayret içersindeydi...
göreceği o kırmızı burunlar o nu o yaşadığı yıkımın uzağına taşıyacak sanıyordu...
o kadar uzun baktı ki adam, bu satırların yazarı bile adamın pencere önünde ne kadar kaldığını hatırlayamıyor...
şimdi evlerin akşam 5 olma vaktidir dedi şimdi anneler çağırır onları evlere, bu soğukta ellerini yıkamak istemeyenleri büyüdüğünde sıkça ve tebessümle anacakları anne terlikleri ikna edecek...
sustu tekrar...
kadın seyre daldı adamın sırtını...
içinden konuşmaya başladı kendisiyle...
sen bayım, sen biraz daha güven verebilseydin bana…
bana bunca uzun süre aşık olup, yalnız kalamamanı anlayamıyorum...
anlayamıyorum bu kadar içten cümleler kurup, ayaklarımı yerden kestiğin zamanları yaşayıp, başka bir kadının yatağında uyumanı ne kadar kendimi zorlasam da anlayamıyorum...
sen bayım evet sen haftada bir şehir dışına çıkacak kadar gösterdiğin çabayı bizim birlikte olmamız için göstermedin...
oysa sen yenebilirdin benim korkularımı, açabilirdin önümü...
sonra öyle derin bir sessizliğe daldı ki kadın...
sizlerden özür diliyorum bu sessizliği tarif edecek sözcükler kelime haznemde inanın ki yok...
....
adam kolundaki sızı da annesinin plastik eflatun terliğinin altında ki baklava desenlerini hisetti...
ve o içini titreten ses tonu hatırladı annesinin...
bu kadar uzun süre yüz mü yıkanır tuvalette, okula geç kalacaksın....
düştü mahpustakiler birden bire aklına...
gece
8 m kare bir hücrede...
onların da aşık olduğu kadınlar var mıydı ?
ya aşksız sevişelim diyen sevgilileri?
ve varsa eğer onlarında canı acımış mıydı bu kadar?
susacak gibi oldu adam, sonra bir başka ben aldı adamın içinden sözü…
ben ki bir kuş gibi bırakabilirdim hayatımı avuçlarının içersine...
üstelik bir gün yorulduğunda parmaklarını kapatacağını bile bile...
ben ki seni gönlüme sultan yapabilir ve Osmanlı padişahlarını bile kıskandıracak bir içtenlikle akıtabilirdim bütün kanımı ayaklarının ucuna,
çiğneyip geçseydin kanımı içim acımazdı...
ben ki seninle kimselerle üleşmediğim düşlerimi üleşecektim...
teninde bir ömür sürgün ya da ertesi gün sınır dışı edilen bir mülteci olmaya razıydım...
Tenin benim için görülebilecek en güzel coğrafyaydı...
tülü kapattı adam… perdeyi çekti...
elektrik düğmesinin olduğu duvarın dibine kadar gidip parmağını uzattı düğmeye, sonra kala kaldı öylece, aç(a)madı ışığı.
kanepede ki kadının yanına gidip oturdu ve kocaman gözlerini seyre daldı biran...
sözün hükmünü yitirdiği zamanlardayız dedi ve kadının dudaklarını görülmemiş bir açlıkla öpmeye başladı...
elleri ile saçlarına dokundu... ne kadar uzun zamandır istemişti bunu yapmayı...
odayı nefes alışlarındaki sıklığın sesi doldurmuştu....
kadın sımsıkı sarıldı adama ve adam o karanlıkta dahi kadının gözlerinde ki aşkı görebilmişti!
oysa sen yenebilirdin benim korkularımı
Gönderen uyumayan zaman: 15:08
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder