Yoksun, sensiz gecem sabaha ermiyor.

Karanlıktı, kar yağmıyordu ama soğuktu, sırtına sarılmıştım ve öykümü parmak uçlarımla işlemiştim sırtına.
Kısaydı. İki kelime altı hece ve onüç harften oluşan bir hikaye.
Kısa ama sıcacık ve bir ömür sıkılmadan tekrar tekrar okuyabileceğim bir hikaye.
Sonra bende ki karşılığını anlattım sana, anlamlandıramadığın ve ben böylesini bilmiyorum dediğin o sevmek tarifini yaptım.
Uyudun, güzelliğini seyrettim, ağladım.


Uçurumlarla bilenmiş bıçaklarla terbiye ettim ömrümü ve hiçbir şey korkutmuyordu beni.
Fazla yaşadım sevgilim.
Sordum sorguladım soruşturuldum…
Sevinçlerimde oldu acılarımda ve ben ikisini de öz çocuğum kadar sevdim.
Seni yüreğime kattığım o güne kadar ölecek olsaydım huzurla verebilirdim son nefesimi, çünkü eksik bıraktığım bir şey yoktu bu yaşamak denilen oyunda…
Uçurumlarla bilenmiş bıçaklarla terbiye ettim ömrümü ama ölmeyeyim istiyorum şimdilerde…
Sevgilim sana doymayı bilmiyorum ve bu açlık besliyor yaşama sevincimi.
….

Karanlık. Kar yağıyor, soğuktan yandığını hissediyorum ayaklarımın.
Yanımda olsaydın üşümezdim, ama yoksun ve ben sürgünler büyütüyorum yatağımda…
Birlikteyken akıp giden zaman yokluğunda ızdıraba dönüşüyor.
Güzelliğinle onurlandırdığın ve tanrının cennet bahçelerini kıskandıran bu oda, yokluğunda devletin alfabesinde olmayan bir hapishaneye benziyor.
Bir bozlak dolanıyor dilime hapishanelere güneş doğmuyor..
Yoksun, sensiz gecem sabaha ermiyor.

0 yorum: