babamın günahlarının bana yazıldığı yerdeyim

l
Sen salla kalçalarını
Tırnaklarının dibi kirli bir şair
Yazacak kalçalarındaki ahengi
Ve onun şiirinde Araf
Ya cennetin berisinde
Ya cehennemin ötesinde
Ama artık arada değil.
ll
Sonumuzun yeni bir başlangıca denk geldiği
Ve şu hali ile sadece balıkların mutlu olduğu bu dünyada
Sen salla kalçalarını
Kalçalarınla beraber sallansın dünya
Yüzümün suya değdiği, babamın günahlarının bana yazıldığı yerdeyim.
Döngünün kısır olduğu, dönenin lanetlendiği bir iklimde.
Ve kişi kendini muhakkak bilecektir o yerde…
lll
Bölündüğümüz, böldüğümüz…
suratlarımıza iniyor gerçeğimiz,
gerçekliğimiz. !
Bir sarhoşun canımızı acıttığı,
tadımızın rakıya karıştığı
Söz verdiğim bu yerdeyim.
metaforların kaybolduğu bu akşam…
Bu akşam
sen salla kalçalarını
kalçarına eşlik etsin zaman
lV
dudaklarını gömmüş de intiharın memelerine,
kasıklarından soluyor hayatı…
Bıyıklarında kehribar kokusu
senin günahlarını giyiniyor bir şair!
masasında ölü bir balık, mutluluktan gözleri kapalı!

Ağartıp üstümdeki kokunu, Kefenimi paklayacağım!

1
Oysa sıyrılsam keşkelerimden
Bende sizler kadar özgür olabilirim…
Sefaleti var birde sevgimin.
Dünyaya kök salamayacak kadar sefilim!
Olmadım daha
Belki bir kaç vakit daha olamayacağım!
Acemiyim seni yazarken,
Pabuçlarına şiir yazacak kadar şair olmadım daha!
Ahdımı al, güvensizliğinle harmanla…
Kentini sahipsiz bir köpek gibi üstüme sal
2
Sal beni,
Nereye istersem oraya
Ne zaman istersem o zaman
Nerede istersem orada!
Beni başka topraklara sür kadın…
Vatansızım nasılsa
Ne önemi var nerede öldüğümün!
3
Haydi, çöz ayağımdaki zincirleri…
Küfrünü sırtıma vur!
Bu İstanbul ki
Göğsünden her akşam vapurlarla geçtiğin.
Kanatıp ayaklarımla istanbul'unu
Başka kentlere yürüyeceğim!
Bir İzmir bulacağım kendime
İsmi kara olsa da göğü mavi bir Ankara!
Gitmek bir ucu karanlık,
Bir ucu aydınlık !
Bir ağrı şakaklarımda…
Kendimden utanmasam patlatacağım beynimi
4
Beyhude günler
Günler sana abanıyor,
Bacaklarının arasında bir yangın
Kasıkların terlemiş…
Karnında gecemin sancısı,
Bu sabah güneşi sen doğuracaksın…
5
Bu sabah sen bir rüzgârsın
Hasadın fırtına olacak!
Uragan!
Yağmur getiren!
Bir başkasının fırtınası!
Öfkeli bir yağmurum şimdi,
Damarlarım boşalacak sokaklarına…
Senin adımladığın sokaklarda benim ismim kanayacak!

6
Şimdi içtiğimizin zehridir aklımızı kışkırtan
Ağartıp üstümdeki kokunu
Kefenimi paklayacağım!
bu sabah tanrının en sevimsiz meleği sensin
ve ben yıkandım!
iki dirhem bir çekirdek hazırım ölmeye!
Yeni bir hayat için!
Yenilmediğim ve yenilmeyeceğim!

Şimdi Biz seviştik Seninle

Arka bir oda,
Çarşafsız bir yatak, temiz değil, kirli de denmez…
Yatağın içinde sen varsın, yanı başında ben…
Gözlerim kapalı, gözlerim seninle beraberken hep kapalı…
Oysa bir bilsen ben…
Ben ne de çok güvenirim kendime!
Neye benzetsem, eksik kalacak bir esrikle kokuyorsun burnuma…
Ellerin bir yağmurun ılıklığı ile dokunuyor.
Dalından kopan bir yaprak gibi
Devletle ilk defa karşılaşan bir çocuk gibi,
Ölümün kıyısına kadar gelip, ölmemek isteyen bir komünist gibi titriyorum.
Neye dokunduğunun, ne kadar dokunduğunu biliyorsun…
Dokundukça sen,
bir bilsen bir bilsen ne kadar da büyüyorsun!
Bulutlara değiyor başım…
Açlıkla öpüyorsun göğsümü, ince bir sızı kopuyor içimde…
ne kadar da özlemişim.
Öptüğün yerde sensiz zamanın laneti ölüyor…
Öptüğün yerde, vuslatın yanakları bu kadar geciktiği için kızarıyor.
Bir başlamak filizleniyor, ışıklı ve ince.
Bir başlamak ikimizin de bilmediği bir gerçeklikte…
Dudaklarım artık başka bir dünyayı söylüyor…
Dudaklarım bunca zaman küfre değdiği için utanıyor!
Kadınım;
Biz ne çok eksik kalmışız,
Hasret boyumuzdan uzun,
Ömrümüz gecemizden kısa…
Şimdi ağlasam yılların bizden alıp götürdüğüne,
Yılların kahrını sırtıma yüklesem ezilir miyim altında?
Masamın üstünde unuttuğun gül,
Ne kırmızı ne sarı….
Yani bugün ve yarın…
Yani aşk ve ayrılık, ihanet ve sadakat…
Bir gül masamın üzerinde…
Senden sonra bana kokmuyor!
Şimdi biz seviştik seninle
Islaklığına ve sıcaklığına karıştım,
Sen kadındın bense hiç olmadığım kadar erkek!
Hiç olmadığım kadar ölümlü!
Şimdi biz seviştik seninle
İçinde bir dünya gizliydi, dokunduğumda elimin tutuştuğu
Yandığım ve yanıldığım
Kandığım, kanmaktan korkmadığım!
Sonunu bildiğim bir film
Artistlerden ve aktristlerden daha iyi oynadığım ama yok sayıldığım,
Biliyorum sadece figürandım!
Kadınım;
Bir ah büyüttüm içimde
Ahe’den öykündüğüm
Bir ah ki en çokta seni yok bildiğim ve yokluğunu kanıksadığım o rezil günlere!
Senden sonra da aynıydı hayatım!
“Hayale aldandım bir düşe kandım”
Öykündüğüm şairleri öldürürken kendi elimle
Ölebilirdim bir barikatın başında
Ya da senden önce ve senden sonra seviştiğim açlığın, kollarında…
Ölebilirdim hiç bitiremediğim bir şiirin kıyısında
Bir dağın yamacında ya da bir çıkmaz sokakta…
Kaldığım izbe odalarda,
Sahipsiz bulvarlarda,
Yattığım bir öğlen uykusunda, yani senli ya da sensiz bir rüyada
Ölebilirdim!
Şimdi bakıyorum da geldiğim şu yere
ben bir tek nedenden inat ettim,
Ölmedim sevgilim!
Ölmedim!
Ölürken avucumu avucun doldursun diye!

Usulca dokunacak gerçeğin arterine

l
Yorgunum, uyumadım
Parmaklarımın ucunda önemsizliğimin kanı
Tanıktım hep sanık bilindiğim günlerde
Prensessiz,
Prenssiz,
Keloğlanın bir başka masala sürüldüğü
Yani güzelin olmadığı
Yani bize kötünün düştüğü
Düştüğüm yerde isminin bittiği
O yer, o karanlık, o cehennem…
Geldim…
Şimdi beni ar damarında sakla!
Çatlarsan kanımla vereceğim rengimi şafaklara
Kahrımdan susacak bülbüller
Ve ismine
En çok senin ismine yakışan
Bülbülün kanından beslenen
Ama türküsüne değer biçmeyen ve kahrını yok sayan.
Gül!
Solacaktır elbet bir gün utancından!

ll
O ki Şah diyenin canını taştan çok yakmıştır,
Şimdi Şah’ın bahçesinde yitirmiştir kokusunu!
Niyazımda eşkıyanın nal izleri,
Pirimin teninde gül yarası
Birileri not alsın bu günleri
Yenildik sansalar da
Ricat bu kalbim,
Sen herkesten sakın ve sakla gözyaşını!

lll
Unutturulmuş bir dilin bağrından
Bir rüyanın yalancı yarısından
Ve güne yürüyen çocukların arasından
Geldim!
Dediler ki
İsmini mavi bir atlasa yazacaklar
Mürekkebi kırmızı!
Biliyorum kendimi,
Ben bir ülke değilim sevgilim…
Ruhumuz metafizik, rengimiz gri
Bir yanımız karanlık yani, bir yanımız aydınlık!
Ahengi yok sabahlarımın…
Onca kahramanın ve kötünün arasında figürandım

lV
Acı olan her şeyin
Bir sözün, bir sazın
Gözüme değmeyen gözün
Eksilen yarım, artan yalnızlığın…
Geldim!
Unuttuklarını anlatacaktım bir kez daha
Akşamına saklanıp şiirler yazacaktım
Sen gerçeğe tutkunsun sevgilim,
Ben masallara inanan bir budala.
Sen yetişkinsin ve kanmıyorsun yazdıklarıma!
Anlatabilirim dilimin döndüğü kadar,
Ekmeği ve açlığı, aşkı ve aşksızlığı.
Sana anlatmaya gücüm yetmiyor.
Ne ki, kendimi bildiğim
Bak bütün bildiklerim kanıyor
Bu gece hece hece tüketeceğim kendimi
Yüreğimin alazında su verdiğim bir bıçak
Usulca dokunacak gerçeğin arterine
Ölecek bir masal kahramanı, bir kötü şair ölecek
İsmini mavi bir atlasa yazacaklar
Yasını annem tutacak!

Sana Tanrıyla beraber yeniliyorum!

Ben içimde tanrıyı ağırlarım
Tanrı yalnızlığıma öykünür
İnkarı olmadım kendimin
Yalnızlığıma tanrıyı da katmadım
Dağlıydım
Kentlerin karanlığında dağıldım
Oranda saklı bütün gerçeğim
Gerçeği bir tek sen biliyorsun
Şimdi sen beni
Bilmediklerimle sorgula
Anlamını bulamadığım, anlamlandıramadığım,
Aslında kazanan ama aşk ile müttefik olan
Yani kazansa da hep kaybeden bir adam!
İnanmadığım tanrının en çok kıskandığı sen!
Sen şimdi yalnızlığınla dokun benim yalnızlığıma
Kanırtıp yaramı seyret,
Gürültüyle akıyor kanım
Şimdi sen beni geçmişle yargıla
Unutmadığım, unutamadığım hatıralarımla!
O kadar ki kendimim
Kendimi sözcüklerinle zehirleyebilirim!
Anlatabilirim sana
Dün akşam, akşamla nasıl seviştiğimi
Terini ve tenini öptüm
Dudaklarımda tuz kokusu
Korktum!
Şimdi sen korkularını sorgula
Her sorunun bir cevabı var
Cevabı sende olan sorularını sor bana!
İnanmadığın tanrı ile ittifaka zorlarken beni
Cehennemin kapılarını tuttum,
Şah’ın Gül’üne ateş değmesin diye!
Sana Tanrıyla beraber yeniliyorum!

uyandığımız sabahları seninle giydireceğim

Ne ki oldu o ki iyidir!
ve yıllar dökünce eteğindeki taşları
susar şehr-i şahane...
susmak en çok ona yakışır!

ne ki oldu o ki iyidir!
kapattığımda gözlerimi
senin yüzün çiçek,
senin yüzün mevsimlerin beşincisi,
kimsenin ıslanmadığı yağmurlar,
ismi olmayan renkler,
ve en çok tanrının kıskandığı,
bana büyüttün!
büyüttüğün güller
günlerime rengini veriyor şimdi
aşk ses verir uzaklardan...
yorgun bir kaos sıfırı zorlar,
sıfırın altında yeni bir hayat
yeni bir hayata başlayalım birlikte!

ne ki oldu o ki iyidir!
ben kendimi bildim de geldim
elimi koyup kalbimin üzerine
seni dağlara benzettim
dağlar kadar sevdim seni
kürdüm
dağlar en çok beni sevdi!
rüzgar oldum kadın
kokunu taşıdım kentlerin is kokan uykularına...
yaşadığım her şehir seni kokuyorsa
ve her sokağında ismini fısıldıyorsam bir sır gibi
seni dağlara, dağları sana benzettiğim
seni yasak sevdiğim içindir!

ne ki oldu o ki iyidir!
bugün çirkin olan yarın güzel olacak
uyuyup uyandığımızda
uyandığımız sabahları seninle giydireceğim
sonra sesini öğrenecek herkes
seni bilecek...
sen ki en güzelsin,
en çok tanrının kıskandığı,
çirkin olan herşeyi seninle güzelleyeceğim!