Kadir bilir kardeşime

Doğum kuru bir gövdede filizlenen yeşil bir filizdir...
Doğum karanlığın göğsüne saplanan ışık huzmesidir...
Acının sevince dönmesidir, doğum...
zoru başarmanın ardından yüzündeki ferah gülümsemedir...
beş kız çocuğu doğuran annen sen dünyaya merhaba dediğinde ne kadar mutlu olmuştur tahmin etmek hiç zor değil...
zor değil babanın "nihayet bir oğlum oldu" diye akrabalarını haberdar ettiği anı düşünmek...
canım kardeşim benim...
civan yoldaşım, cihan parçam...
dün gibi aklımda seni ilk tanıdığım gün...
kapıyı çaldım senden çok daha bir genç kardeşimiz açmıştı kapıyı, o gün tesadüfi oradaydı...
on beş bilemedin yirmi dakika sonra bütün bir yaşamımı yeni baştan değiştirecek sen gelmiştin...
yeniydim bursa'da... kendine çok güvenen bir adamdım... kendimden emin sözcüklerle yapabileceklerimin sınırını çizdim, büyük bir tevazu ve ilgiyle dinledin beni...
sözü ağzıma tıkacak yeterliliğe sahiptin ama tercih etmedin bunu...
sonrasında daha sık görüşmeye karar verdik ve beraberce indik heykelden altıparmak'a.
görüşmek üzere diyerek vedalaştık ve sonrasında gerçekten de görüştük....
yapacaklarımın sınırları ile küçük dünyamın statükolarıyla çalmıştım kapını...
ve sen yapacaklarımın sınırının bundan ibaret olmadığını olmaması gerektiğini kendi yaşamınla gösterdin bana...
incelikle dağıttın statükolarımı!
sonra aynı eve yerleştik...
birlikte yaşamak zordu bizim için...
düşündükçe hala gerildiğim o tertip duygun aslında senin iç disiplinin dışarı yansayan fotoğrafı...
yaşamında herşey yerli yerinde... yaşamında bütün dengeler ve değerler oturmuş durumda...
bir ömür boyunca imreneceğim bu özelliğine! (ama hayatımın bu hali ile mutlu olduğumu da belirtmeden geçemeyeceğim :)) )
zor günler kapıya dayandığında biz hayatı aynı yerden tarif ettik seninle!
zor günler geldiğinde aynı göğe bakıyorduk hala ve yıldızlar bizden medet umuyordu...
sanki biz nefesimizi eksiltsek, sanki biz tebessümümüzü yitirsek, sanki biz vazgeçsek herşeyden dökülecek gibiydi bütün yıldızlar...
devrimcilik ustanın tarifi ile ölü yıldızlara hayatı taşımaktı ve biz seninle erişilmez yıldızlara katıp umudu ölü yıldızlara hayatı taşıyorduk...
ne güzel söylemiş vedat türkali...
devrimci bir ömür devrimci olarak kalmayı becerebiliyorsa devrimcidir! ölürken devrimci değilsen aslında sen hiç devrimci olmamışsındır!
sanırım biz ölürkende aynı hûma ile öleceğiz...
güzelleyelim diye yeryüzünü kendimizden vereceğiz ve verecek bişeylerimizin kalmadığını hissettiğimizde yanıbaşmda olan sen yanıbaşında olan ben yeniyi üretmek için teşvik edeceğiz birbirimizi!
cuma!
bir istanbul ağrısı vardı omuzlarımda!
melanet hırkası bu memleket, kendi ellerimle giydiğimiz!
şimdi soğumaya bir adım daha yakın istanbul... şimdi sen buradan daha rezil bir şehrin kapısını çalıyorsun!
25 yaşını yeni aldığın bu günlerde bir gitmek ağrısı bırakıyorsun yüreğime... ve ne yazık bana ki sana gitme diyemiyorum...
gitmek ne kadar gerekli bunu anlayabilecek olgunluğa sahip olmak acıtıyor canımı!
"ne bileyim belki erzincana filan bahar gelmiştir " ve sen erzincan yaşınla ankaranın kapısını çalıyorsun... adı kara olan o şehirdeki günlerin yüreğin ve aklın kadar aydınlık olsun isterim!
adı kadar karanlık olan o kenti düşlerinle aydınlığa kavuştur isterim!
cuma!
çenem düştü mü bilirsin beni!
çoktur anlatacağım ama dağınık olur bütün sözcüklerim...!
hep yakınırsın ya bundan ama bu kez hoş gör isterim dağınıklığını sözcüklerimin...
seninle bir düşe ortak olmak ve omuzumda omzunun sıcaklığını duymak ne büyük bir onurdur benim için bilsen!
anlatmayı becerebilmeyi çok isterdim bunu!
dar günümde elimden tutanım
beni karanlıklardan aydınlıklara çıkaranım!
içtenim, içtenliğiyle aydınlık yarınlarımızı kendisiyle güzelleyenim!
hep ol hayatımda...
hep ol hayatımda ve ömrün bütün bir yaşamı bir güne sığdıran kelebeklerin telaşı ile geçsin ve su gibi uzun olsun...
soluğun eksik olmasın diye bu yaşlı dünyamızdan bîçare ömrümden geçebilirim!
seni çok seviyorum güzel kardeşim!
Doğum günün kutlu olsun!

0 yorum: