Ertos Parov Hrant Yegpayr… *

Ne kadar olağan bir sabahtı senin için…
Uyandın ve eşini öptün yanağından, belki torunun sendeydi bir önceki geceden, onu kokladın, sevdin…
Ne kadar olağan bir sabahtı senin için…
Kahvaltı yapıp yapmamak arasında gidip geldin, günlük programını düşündün…
Ceplerini yokladın, unuttuğun bir şeyler var mı diye…
Sonra tatlı bir telaşla çıktın kapıdan, akşama görüşürüz…
Kim bilebilirdi ki o gün doğan güneşin akşam senin için batmayacağını…

uklar”ın ağabeyleri sanki ölümün “iyi çocuk” elinden değilmiş gibi taziye mesajları yayınlıyorlar arka arkaya…
Soluğunu soluğunun yanına koymayı çok gören bazı gazeteci müsveddeleri derin kederi! İçersindeler bir meslektaşlarını yitirmenin…
Daha dün kalemi ile tetikçilik yapanlar bugün ne kadar üzgün olduklarını söylüyorlar riyakârca…
Timsah bile daha namuslu, çünkü o akarsu durulmadıkça yavrularına dokunmaz…
Bugün ölümünün birinci dereceden sorumlusu olanlarda dâhil olmak üzere herkes katillerini kınadıklarını açıklıyor, senin ne kadar sağduyulu bir kanaat önderi olduğundan bahsediyorlar…
Şimdi flash haberler arasında, açıklamalarından spot başlıklar yayınlıyor televizyon kanalları…
“Irkçılığı alnıma kara bir leke olarak sürdürmeyeceğim” derken bir parçasın içimden…
Gözlerin bulut bulut… Gözlerin uçtan uca barışın ve kardeşliğin hüküm sürdüğü bir ülke…
Ne kadar insansın... Ne kadar içten…
Hrant!
“Şimdi ölüm bile yetmiyor, acılarımızı tartmaya”, devlet erkânı hiçe sayıp acımızı, bilindik klişe sözcüklerle başlıyor söze ‘’sağduyu’’…
Oysa biz tepeden tırnağa acıya kesmiş bedenlerimizle bileniyoruz en keskin öfkelerle…
Şimdi vicdanımız yazdığın son yazının kıyısında dolanıyor…
Senden geriye kalan bir öngörü abidesi….
‘’ Ne diyordu Dışişleri Bakanı Abdullah Gül? Ne diyordu Adalet Bakanı Cemil Çiçek?
“Canım, 301’in bu kadar da abartılacak bir yanı yok. Mahkum olmuş hapse girmiş biri var mı?”
Sanki bedel ödemek sadece hapse girmekmiş gibi...
İŞTE SİZE BEDEL... İŞTE SİZE BEDEL...’’
Hrant! Dilini bilmediğim kardeşim… Dilinde kardeşim diyemediğim…
Hayat rastlantılar üzerine kurulu… Bu şehre gelmem, konuşmacı olduğun panele katılmam, aynı masayı paylaşmamız, hepsi acı bir tesadüf…
Sormadan edemedim kendime tanışmasaydık, aynı havayı solumasaydım daha mı az acırdı canım…
Politik anlamda çok farklı düşünmemize rağmen üslubundaki yumuşaklığın ve o naif sesin çınlıyor kulaklarımda, sanki elimi uzatsam dokunacakmışım gibi…
Hrant! Dilini bilmediğim kardeşim… Dilinde kardeşim diyemediğim…
Hayat bir ustura sessizliği ile sınıyor öfkemizi…
Acımız dağlar kadar görkemli ve vakur, denizler kadar engin…
Şimdi senden geriye kalan o tedirgin güvercin ışık arıyor sözcüklerimizde…
‘’Tıpkı bir güvercin gibiyim...
Onun kadar sağıma soluma, önüme arkama göz takmış durumdayım.
Başım onunki kadar hareketli... Ve anında dönecek denli de süratli.
İŞTE SiZE BEDEL’’

‘’Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.’’
Hrant! Dilini bilmediğim kardeşim… Dilinde kardeşim diyemediğim…
Serçenin eti için öldürüldüğü bir dünyada Güvercinlere neler yapmazlar ki…
Şimdi senden geriye kalan o güvercine can taşıyacağız ömrümüzden…
Sözcüklerimizi su yapacağız temmuzun sıcağında, zemheride aklımızın bilgeliği ile besleyeceğiz…
Ve nerede bir güvercin görsek seni hatırlayacağız…
Şehrimde deli bir yağmur… Gökyüzü sana ağlıyor… Caddeler sırılsıklam…
Payıma düşen kederle sokaklarını adımlayacağım Şehrimin, bu gece senin için ıslanacağım…
Hrant sözcüklerin saklında yaşamadın ya bu hayatı ne mutlu sana…
Şimdi biz kederli ama vakuruz ve sana yakışır bir uğurlama merasimine hazırlanıyoruz, sen kanat vururken sonsuzluğa kimselerden korkmadan yüksek sesle haykıracağız…
Hepimiz Hrant’ız Hepimiz Ermeni’yiz
Ertos Parov Hrant Yegpayr…
Söz olsun ve yemin kasem olsun bu kez sağduyu değil solduyu konuşacak…
Elveda demiyorum sana Yürek dolusu gül güle…
*Güle Güle Hrant Kardeş

0 yorum: