Şimdi şöyle bir bakıyorum da geçmişe…
Ne kadar doğru yaşamışım hayatımı, ne kadar güzel ve anlamlı…
Güzellik göreceli tabi…
17 yaşında devletin şefkati ile evrak dolapları arasına kurulan Filistin askısında tanışan…
17’sinde cezaevine giren ve orada annesini özleyen…
Yaşadığı travmanın etkisiyle uzunca bir süre uykularından sıçrayarak uyanan ve gördüğü kâbusun etkisi ile ertesi günü tedirgin yaşayan…
Korkan ama korkularına rağmen inandığı düşü görmeye devam eden…
Yaşından ve yaşadıklarından büyük düşleri olan…
Haklı olduğuna inanan ve haklı olduğu için doğrularından taviz vermeyen ve bildiklerinin namusuna sahip çıkan…
Bir düşün peşinde, gerçeğin soluğunu büyüten ve toplumsal bir kurtuluş için kendi geleceğinden vazgeçen bir ömür…
Fazla gelir birçoğunuza…
Ne kendiniz için istersiniz, ne de her şeyden sakındığınız, üzerine titrediğiniz çocuklarınız için.
Birçoğunuz sahip olduklarınızdan vermemek için uzağında durursunuz böylesi bir ömrün!
Uzak durursunuz ve bir kere bile yan yana gelmediğiniz, aynı masaya oturmadığınız, sözcüklerini bilmediğiniz bana ve benim gibi düşünenlere küfredersiniz.
Birçoğunuz bunları yaşayanların varlığından bile haberdar değilsinizdir…
Bu yaşanılanları öğrendiğinizde dehşetli bir şaşkınlık yaşarsınız ve o haliniz bana, dünyası “oooouuu” “yeeee” gibi anlamsız iki şaşırma ünlemi arasına sıkışmış Amerikalıları hatırlatır.
İnsanca konutlarda barınabilmeniz ve insan gibi beslenebilmeniz için, eşit parasız sağlık hizmeti, eşit parasız anadilde ve bilimsel bir eğitim görebilmeniz için mücadele eden sosyalistlerden birisiyim.
İnsanın insanı sömürmediği, herkesten yeteneğine göre alınıp herkese ihtiyacı kadar verilen bir dünya için mücadele eden sosyalistlerden birisiyim.
Kapatın gözlerinizi ve bir dünya düşleyin...
Çocuklarımızın sevda ve ayrılık kederi dışında hiçbir keder duymadıkları yaşanılası bir dünya!
Böylesi bir dünyayı kim istemez?
Böylesi bir dünyayı bu bezirgân saltanatının sahibi olanlar istemez.
Böylesi bir dünyayı kâr hırsı ile daha fazla kazanmak için insan hayatını hiçe sayan Tuzla Tersaneleri’nin sahibi olanlar istemez…
Böylesi bir dünyayı insanları topraklarında karın tokluğuna çalıştıran büyük toprak sahipleri istemez.
İnsanların yaşamsal ihtiyaçlarına cevap vermek yerine onların yoksunluklarını ve yoksulluklarını derinleştirerek onlara bu dünyada cehennemi yaşatanlar istemez!
Bu fotoğrafa iyi bakın!
İyi bakın bu fotoğrafa!
Devletin bekası adına dünyası cehenneme çevrilenlerden birisi… C.E!
İşkencenin ve demokrasi ayıbının yüzünde bir tokat gibi patladığı bu gözlerin sahibi 15 yaşında…
22 Mart günü Newroz bayramını kutlamak için katıldığı gösteride gözaltına alındı.
İncecik bedeni ile sokak ortasında tanıştı devletin şefkatli elleri ile…
Aldığı maaşın hakkını veren! bir polis memuru tarafından kameraların önünde, kolu kırılırcasına sırtına doğru büküldü.
C.E.’nin avukatlarına anlattıklarına göre Polis merkezindeki meslektaşları da onu kameraların önünde döven polis memurundan aşağı kalmamışlar.
Yüzündeki acıyı unutamam… Çocuk yaşımda, İsrail askerlerinin kolunu kırdığı o Filistinliyi unutamadığım gibi.
İster istemez soruyorum kendime benim o Filistinliyi unutmadığım gibi, şimdi C.E.’yi unutmayan çocukları mı olacak bu ülkenin?
C.E.’nin kahverengi gözlerindeki yaşlar insanlığın boynundaki utanç kolyesidir…
Gözlerindeki yaş yaşadığı acıyı anlatmıyor sadece, suskunluğunuzun utancını vuruyor suratlarınıza…
İyi bakın o fotoğrafa, orada kolu kırılmaya çalışılan yarınlarımızın bir parçasıdır.
15 yaşında C.E., ve vatan bölüyor o yaşında…
17 yaşımdaydım vatan bölmeye çalıştığım için evrak dolaplarının arasına kurulan Filistin askısıyla tanıştığımda…
C.E vatan bölmeye çalışıyor…
Eğer gücü yeterse buna ve 15 yaşının güzelliğiyle kurabilirse bir ülke, o ülkede yaşamak ve yaşlanmak isterim!
Bir gece vakti evimi uzun namlulu silahlarla basıp annemin ve babamın gözleri önünde gözaltına alındığımda 17 yaşımdaydım ve anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye çalışmaktan yargılandım.
12 Eylül sonrası ön hazırlık aşaması en uzun süren davanın (9 ay) çıktığım ilk duruşmasında tahliye edildim!
Vatan hıyardı sanki ve yaşları 15 ile 19 arası değişen 11 çocuk onu ortadan ikiye bölecek diye korkuyordu bu ülkenin idarecileri…
Bu yüzden 11 çocuk 9 ay cezaevinde yattılar.
Polis merkezinde gördüğümüz işkence, cezaevinde tanık olduğumuz 96 ölüm oruçları…
Gözümüzün önünde ölen ağabeylerimiz…
Ve belleklerimizde açılan o onulmaz yaralar…
Anayasal düzeni silah zoruyla yıkmaktan yargılandım… Ne ben ne de cürümlerim bir tek tabancaya bile sahip değilken, bunu nasıl becerebileceğimiz, yanıtını hala bulamadığım bir sorudur.
Hayat başka bir soruyu dikti 3 gün evvel karşıma…
15 yaşında bir çocuk nasıl bölebilir bu ülkeyi?
İyi bakın o fotoğrafa…
O fotoğrafta siz neyi görüyorsunuz bilemiyorum…
Ben onun kahverengi gözlerinde, kendi çocukluğumu ve pırıl pırıl düşlerimi görüyorum.
Nasıl ki ben o yaşımda anayasal düzeni yıkacak ve yerine yenisini koyacak aklî olgunluğa sahip değilsem o da bu ülkeyi bölebilecek ve yeni bir ülke kurabilecek bir olgunluğa sahip değil!
C.E. 15’inde.
15’inde oyun oynamak istiyordur bence…
15’inde şimdi cezaevinde!
Geri dönsem 15’ime bugün olduğum yerde olmak isterim yine, yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık getirmiyorum!
“Ey devlet ey tanrı o-kulun yok artık senin”
Kolu bükülen insanlığımız için, 15 yaşının içtenliği ve tarihin bilgeliği ile gözyaşlarını döken bu çocuk hepimizin yarınları…
Kuşkusuz söyleyecek çok şey var o güzel bir çift göz üzerine ama ben daha fazla uzatmayacağım ve Taraf gazetesinin manşetine taşıdığı soru ile bitireceğim yazımı:
Bu çocuk dağa mı çıksın?
Bu Fotoğrafa iyi bakın!
Gönderen uyumayan zaman: 17:54
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder